29 Nisan 2012 Pazar

KELEBEK ETKİSİ

Çocukluğundan gelen korkunç hatıralarıyla mücadele etmek zorunda kalan genç bir adam zaman içinde geçmişe yolculuk yapabildiğini ve olayları değiştirebildiğini keşfeder. Ne var ki her değişiklik hem kendi hayatını hemde çevresindeki insanların hayatını büyük ölçüde etkilemektedir. Üstelik de çoğu zaman beklenenin tam aksine!

23 Nisan 2012 Pazartesi

Valentine's Day

Ashton Kutcher başta olmak üzerebir çok ünlü yıldız bu filmdeyeralıyor.. Özellikle TaylorSwift'in Todaywasafairytale şarkısı filmin soundtrack'idir.
seviyorum bu filmi..




 

 

15 Nisan 2012 Pazar

Sweet Nowember

Bu film a walk to remember ile aynı hikayeye sahip fakat daha eskidir...

1 Nisan 2012 Pazar

BABAM VE OĞLUM

Yine bir Çağan Irmak filmi..Bu filmi izlerken gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız..Ya da sadec ebeni mi bu kadar etkiliyor  bu film bilmiyorum..Bir zamanların en cok konusulan filmi olan Babam ve Oğlum,hem oyuncuları bakımından hem de konusu bakımından izlemeniz gereken filmler arasında.. 






Babam ve Oğlum2005 yapımı bir Çağan Irmak filmi. Ege'deki çiftlikten gazetecilik okumak için ayrılan Sadık'ın, yıllar sonra oğluyla beraber yeniden çiftliğe dönüşünün, 12 Eylül Darbesi arka planında aktarıldığı filmin senaryosunu da yine Çağan Irmak yazdı. Film, Türkiye'de 3.500.000 izleyici sınırını aşan nadir filmlerden biri olma başarısını gösterdi.












Sadık, Ege'deki çiftlikten ,üniversitede gazetecilik eğitimi için ayrılmıştır. Oysa babası Hüseyin, onun ziraat mühendisliği okuyup çiftliğin idaresini eline almasını istemektedir. Sadık, daha üniversite yıllarında politikayla aktif olarak ilgilenir. Bunu öğrenen babası Hüseyin, oğlunu evlatlıktan reddeder. 70'li yıllarda birçok siyasi olaya karışan Sadık'ı daha zor günler beklemektedir. 1980 yılının 12 Eylül günü sabah erken saatlerde karısının doğum sancılarının tutmasıyla dışarı fırlayan çift, hastaneye gitmek için araç bulamazlar, çünkü ülkede askeri darbe gerçekleşmektedir. Sadık'ın karısı, doğum esnasında hayatını kaybeder ama küçük Deniz hayattadır. Gördüğü işkence ve yattığı hapisten sonra sağlığı bozulan Sadık, hastalığının ölümcül olduğunu anladığında Deniz'i Ege'deki çiftliğe, annesinin ve konuşmadığı babasının yanına götürmekten başka bir yol bulamaz. Çizgi romanlara ve onun büyülü dünyasına oldukça meraklı olan Deniz için evin yanaşmaları, küs teyze (Şerif Sezer), traktör kullanan ve telsizle konuşan babaanne (Hümeyra), bileğinden boğazına kadar bilezikle dolaşan gelin Hanife (Binnur Kaya) ve saf bir amca (Yetkin Dikinciler) ile tanışmak, onun için oldukça farklı bir deneyim olacaktır. Sadık ve Hüseyin'in geçmişle hesaplaşmaları ise oldukça sıkıntılı gelişmelere neden olacaktır. .








ve filmden sahneler....















25 Mart 2012 Pazar

Issız Adam







Sen dizime yattın,ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün.. Bu film hakkında o kadar öok yorum var ki.Bazıları bu filmden neden bu kadar etiklendiğimizi anlamıyorlar bile.. Onlara göre +18 den baska bir şey değil.. Issız Adam.. Aslında o kadar cok seyi anlatıyor,aşkı o kadar güzel sergiliyor ki bu film karsısında gözyaşlarını tutabilene aşk olsun...Özellikle filmin müzikleri cuk oturmuş diyebilirim. :) bu sayede eski müzik sever oldum.. Ada Alper ve pişmanlıklar. İzlemeyen kaldı mı bu filmi? Eğer evetse haydi ne duruyorsun izlesene..:) Yine Çağan Irmak ve yine yine yine...

Sana tek bir şey söyleyeceğim ve sonra gideceğim. Karların üstünde donmak üzeresin, uyku tatlı geliyor şimdi ama aslında öldüğünün farkında değilsin..


Sen oradaydın ve bir gün benimle tanışacağını bilmiyordun…Sen dizime yattın, ben bir hikâye anlattım ve sen büyüdün.Kafamda bir hikâye.Bilirsin bunu çok severdim. İkimize bir ” mutlu son ” yazdım sonra. O evde seninle birlikte oturduk.Sustuk.Yanımda durdun sessizce. Ve bu sondu.


Ada: Sarhoş olmadan önce mi aldın çiçekleri sonra mı?
Alper: Ne farkeder ki?
Ada: Bir kadın için çok şey fark eder.


Ben sadece ben olmamalıyım şimdi. Sanki bana baktığında kendi hayatından bir an yakalamalısın. Bir hikâye olmalı. Sevdiğin herkes, her şey, o an ben olmalıyım. (Ada)


Küçücük bi toka benimle alay etti. (Alper)


Başkalarının çocukları, başkalarının mutluluklarıyla kalacaksın..


18 Mart 2012 Pazar

A Lot Like Love

   

..Aptal gibi gözükmeye razı değilsen aşık olmayı hak etmiyorsun demektir^^


Bu filmin benim açımdan önemi ensevdiğim aktör olan Ashton Kutcher'ın başrol olması..Eğlenceli ve bir o kdar mutlu sonla biten filmin konusunu alıntılarla kısaca bahsedeyim size.. :)




Yeni mezun Oliver, çarçabuk iş hayatına atılmış yirmili yaşlarında bir gençtir. Yoğun geçen iş hayatı yüzünden sürekli seyahat etmektedir. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır sözüne inanarak, iş hayatındaki hedeflerinde yalnız olmak istemez ... 



                                                                 izlemenizi tavsiye ederim..




                                     Yalnız kalmak istiyorum dediğimde kastettiğim yer kalbindi..





                                                                        ASHTON KUTCHER <3




 Ve film böyle devam eder.. Yepyeni bir şehirde tanıştıgı bu  insanı kaybetse de yıllar sonra tekrar bulması onun için büyük bir şanstır..








13 Mart 2012 Salı

The Pursuit of Happyness ~Umudunu Kaybetme

EN ÇOK YENİLMEKTEN KORKANLAR SEVER BAŞTAN KAYBETMEYİ...


 Umudunu kaybetme Will Smith'in ve oğlu Jaden Smith'in başrollerini paylaştığı gerçek hikayeden alınmış mükemmel bir film.. İsminden de anlaşılacağı gibi insanın başına ne kadar kötüsü gelirse gelsin umut hiç bir zaman yitirlmemelidir. Eğer umudumuzu kaybedersek en başından her seyı beraberınde yitirmiş oluruz..Bu film beni çok etkiledi. Kendi yaşamımı sorgulamama neden oldu. O kadar küçük şeylere üzülüyor,o kadar kafayı takıyoruz ki... Oysa ki bu filmde hayatla mucadele adına her şey bulunuyor.İzlerken eminim ki sizde kendınızı ve yaşamınızı sorgulayacaksınız...








The Pursuit of Happyness/Umudunu Kaybetme’de, Chris Gardner (Will Smith) iki yakasını bir araya getirmeye çalışan bir aile babasıdır. Ailesini ayakta tutmak için cesurca çabalamasına rağmen, beş yaşındaki oğlu Christopher’ın (Jaden Christopher Syre Smith) annesi (Thandie Newton) maddi zorlukların yarattığı sürekli baskı altında direncini kaybetmek üzeredir. Artık dayanamayacağını anlayınca, istemeye istemeye evi terk eder... Artık bekar bir baba olan Chris, yılmadan, bildiği tüm satış becerilerini kullanarak daha iyi kazandıran bir işin peşine düşer. Prestijli bir borsa şirketinde stajyerlik bulur ve ücret almasa da programın sonunda iş ve parlak bir gelecek elde edeceğini umarak kabul eder. Parasal güvencesi olmayan Chris ve oğlu, kısa süre sonra oturdukları daireden çıkartılırlar ve düşkünler evi, otobüs durağı, tuvalet; geceyi geçirmek için bulabildikleri her yerde kalırlar. Çektiği sıkıntılara rağmen, Chris, babalık görevini sevgi ve özenle yerine getirmeye devam eder ve oğlunun kendisine karşı duyduğu sevgi ve güveni, karşısına çıkan engelleri aşmak için kullanır. 





 Herhangi birşeyi yapamamak için geçerli olduğuna inandığı mazeretleri olanlar bu adamın hayatına baksınlar. Size yapamayacağınızı, başaramayacağınızı, denememenizi, size göre olmadığını vs gibi şeyleri söyleyenlere bu filmi izletin. Çünkü Chris Gardner’ın hayatını izledikten sonra…
Ya başaracaklar… Ya utanacaklar…
                                                                    Mutluluk...
                                                                     Huzursuzluk...
Bekleyiş...
                                                                          Sevgi..


                                                                           Umut..



Bu filmde beni etkileyen Chris’in sonrasında ne zengin olmasıydı ne de borsacı olması. Hayallerini gerçekleştirememek için her türlü mazereti olan, çocuğuyla sokaklarda yatan, aç kalan, kendisinden eğitimli insanlar arasında yer bulmaya çalışırken çocuğunu yalnız bırakmayan, en zor şartlar altındayken oğluna ” Yapabilirsin, yapamayanların öğütlerine aldırma ” diyen bir adamın metro tuvaletlerinde ağlarken bile amacından vazgeçmemesinden etkilendim. Hayattan, sefaletten, açlıktan yakınmak yerine tuvalette yere serdiği kağıtların üzerinde yattığı gecenin sabahında ” nasılsın ” diye soranlara ” iyiyim ” diye cevap verebilmesi, mazeretlere saklanmamasıydı beni etkileyen. 



Bir hayalin varsa onu korumalısın.
İnsanlar kendi yapamadıkları şeyleri seninde yapamayacağını söylemek isterler.
Eğer bir şey istiyorsan, onu elde etmelisin. Nokta!

5 Mart 2012 Pazartesi

3 İDİOTS

Bu filmin ismini ilk duyduğumda,idiot kelimesini duydugumda özellikle aptalca bir komedi filmi izlemeye gerek yok diye düşünmüştüm ve ertelemiştim.. Ta ki Hindistanlı arkadaşım Ajay bana bu filmi önerene kadar..izleyene kadar sıkılacağımdan o kadar emindim ki..İzlemeye başladım eğitim sistemimiz,arkadaşlıklar,aşk,hayat,duygular,icatlar hakkında her şey vardı filmde.Bir yandan ağlatan,bir yandan güldüren çok yönlü bir film.Filmin bir sahnesine ağzın açık gülerken bi anda gözleri doluveriyor insanın.. Ve herkesin  hayatından bir şeyler bulabileceği konusunda garanti verebilirim..Hint sinemasının gerçekten iyi işler cıkarabileceğini biliyordum da bu kadarı fazla bence :) Bir taraftan da müzikal bir yapısı olan filmde pek çok şarkı var sonraları dilinize dolanan.. Onları da paylaşacağım sizlerle..Buraya bu film hakkında o kadar cok sey yazasım var ki aslında..Ama sözü resimlere,şarkılara ve oyunculara bırakıyorum...

All İzz Well!!


 Film iki arkadaşın yıllar önce kaybettikleri bir arkadaşlarından haber almasıyla başlıyor..Ve bu kaybolan kişi sıradanlıktan uzak,mükemmel bir kişilik..İzlediğinizde görürsünüz..








 Dostluk.. Bu filmin ana maddelerinden birisi dostluk.. Her şeye rağmen birbirlerine sonsuz destek sağlayabilen,fedakarlığın ön planda olduğu dostluklar.. Gülmek,ağlamak,yer yer şaşırmak istiyorsanız kaçırmayın derim.. 


 Ee Aşk olmadan olmaz... Sevimli ve nefretle başlayan bir aşk..Zoobi Doobi :) Bir de naneli sos .. İzleyenler anlar :):)
Bunlar da filmden kareler...


Bu dansın kareografisini ezbere yapacağıııım... Evet bayılıyorum çünkü :):):)
Zoobi Doobi ve o güzel Hint dansları :):)


All İzz Well ...Bunu ilk ol iz vel olarak biliyordum taa ki Hintli bir arkadaşıma söyleyene kadar :) O da bunun All İzz Well oldugunu söylemişti.. Her sey güzel olacak.. Aslında filmin teması da bu :) Eğlenceli bir klip daha..




..Ve filmin duygu yüklü sahnelerinden birisi daha..Sözleri anlamlı ve bir o kadar da diline dolanacak cinste.. Give me some sunshine,,Give me some rain.. 



Beni en çok etkileyen bölümlerden birisi...Burada gözyaşlarını tutabilmek mümkün olmuyor..Özellikle de annesinin kıyafet alması onu göstermesi ve sonunda ağlaması..



 Seviyorum bu filmi çok seviyorum.. 




Herkesten bir şeyler var..İzleyin,pişman olmayacaksınız...

18 Şubat 2012 Cumartesi

DRAGONFLY

Kevın Costner,Kathy Bates ve Ron Rifkin'in başrollerini paylaştığı türkçe olarak ise ''Sonsuz Aşk'' olarak çevrilen 2002 yapımı bu film benim çok önceden izlemiş olduğum ve etkisinden uzun süre kurtulamadığım nadir filmlerin arasında geliyor. Açıkcası söylemek gerekirse orijınal ismi pek de iç açıcı değil..Kime söylesem bunu nedir yoksa bir japon dövüş filmi mi dercesine suratıma bakıyorlar..Tabi Türkçeleşmiş ismini duyanlar ise bu filmin sadece Aşk filminden ibaret olduğunu düşünüyor.Oysa ki tam tersi,, Bu film gerilim,macera,fedakarlık ve tabi ki aşk unsurlarını içeren mükemmel bir film..Ayrıca şunu da eklemeliyim ki bu film sayesinde bir Dragonfly koleksiyonum oldu :)  Kısaca konusunu özetlemem gerekırse şöyle bir alıntı yapabilirim :


''Chicago Memorial Hastanesinin acil servisinin şefi olan Dr. Joe Darrow(Kevın Costner), travma ve yaralanma vakalarında tanınmış bir uzmandır. Kendisi gibi bir doktor olan eşi Emily (Joe Morton)Venezüella’daki bir yardım görevi sırasında, dağda geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını yitirir. Onun bu göreve gitmesine baştan beri karşı çıkan Joe büyük bir buhran içine girer.Olayın üzerinden altı ay geçmesine rağmen Emily’nin cesedi bulunmaz. İçine girdiği buhran nedeniyle hastanedeki davranışları kötüye giden Joe’ya yöneticisi bir süre izin alıp kafasını dinlemesini önerir. Joe kendisini Emily’den kalan anılarla beraber tüm dünyadan izole eder. Bunlar arasında karısının simgesi olan yusufçuk böceği de vardır. Bir gece evde yanlız başınayken yusufçuk şeklideki broşlardan birisi sanki biri tarafından itilmişcesine masadan yere düşer. Joe gittikçe daha fazla halüsinasyonlar görmeye başlar. Joe’nun tanıştığı yakın ölüm tehlikesi geçirmiş bazı gençler karısının onunla bir iletişim kurmaya çalıştığını söylerler. Bu tarz olayları inceleyen bir rahibe Joe’ya onun ve Emily’nin bitmemiş bir işi olabileceğini ve bunu tamamlamadan gördüğü halüsinasyonlardan kurtulamayacağını söyler.''




Film Fragmanı:




 İşte Filmden Bazı Kareler..


 Ve Bu Da o Mükemmel Afiş..